Miras Hukuku

Der Tod eines geliebten Menschen stellt immer ein einschneidendes Erlebnis dar. Auf die Hinterbliebenen kommt dann gerade in dieser schwierigen Zeit noch ein großer bürokratischer Aufwand zu: die Regelung der Bestattung des oder der Verstorbenen, Amtsgänge, die Auflösung bestehender Verträge des oder der Verstorbenen, den Ausgleich aufgelaufener Rechnungen uvm.

Zu allem Überfluss melden oftmals noch Angehörige und Verwandte unerwartete Erbansprüche an, was nicht selten zu einem Erbrechtsstreit unter den Hinterbliebenen ausartet.

1. Türk Miras Hukuku Kimleri İlgilendiriyor?

Uluslararası Özel Hukuk

Türk Miras Hukuku, sadece Almanya´da ikamet eden Türk vatandaşları için değil, Türkiye ile Almanya arasındaki hem ekonomik hem de şahsi düzeydeki geniş kapsamlı yükümlülükler nedeniyle, Türkiye´de gayrimenkul sahibi tüm bireyler için çok büyük önem arz etmektedir. Bu durum, Türkiye´de gayrimenkul sahibi tüm kişileri (mirasçıları); özellikle, Türkiye´nin Güney sahillerinde (örn., Antalya veya Alanya) yazlık konutları bulunanları, çok yakından ilgilendirmektedir.

Türk Miras Hukuku, Alman Miras Hukuku ile birçok açıdan ortak özellik taşımaktadır. Bu bağlamda, Türk Miras Hukuku´ndaki çoğu ilke; örn., miras zümreleri ve yedek mirasçılık (mirasçının miras bırakandan önce vefat etmesi durumunda/ ebeveynlerinden önce vefat eden çocuklar), Alman Miras Hukuku ile mukayese edilebilir niteliktedir. Bu benzerliklerin yanında, iki ülke hukuku arasında yasal mirasçılar bakımından çok önemli sonuçlar doğuracak ciddi farklılıklar da mevcuttur. Örneğin, vasiyetname ile yasal mirastan yoksun bırakılan mirasçıların durumu, Alman ve Türk Miras Hukuku açısından farklılık arz etmektedir. Burada asıl önemli olan, erken aşamada uygun/yerinde kararlar alabilmek için hukuki durumun bir an önce açıklığa kavuşturulmasıdır.

Uygulamadaki farklılıklar özellikle,

  • Eşlerin miras payları/oranları,
  • Ortak vasiyetnamenin geçersizliği,
  • Tenkis davası (bkz. Saklı Pay Hukuku),
  • Mirasçılığın ispatı konularında karşımıza çıkmaktadır.

Almanya`da Miras Hukuku

Ben Katja Habermann, Hamburg’da yaşıyorum ve miras hukuku alanında uzman avukatım. Alman Miras Hukukunun temelleri, bugünkü videomun konusunu oluşturmaktadır.

2. Ölüme Bağlı Tasarruflar Nedir ve Kimler Malvarlığında Tasarrufta Bulunabilir?

Mirasbırakan, malvarlığının tamamında ya da bir kısmında ölümünden itibaren geçerli olmak üzere bir takım tasarruflarda bulunabilir. Mirasbırakanın üzerinde tasarruf etmediği kısım kural olarak yasal mirasçılarına (altsoy, üstsoy ve/veya eşe) kalmaktadır. Türk Miras Hukuku´nda ölüme bağlı tasarruflar iki şekilde vuku bulmaktadır: Vasiyetname ve Miras Sözleşmesi. Öncelikle, mirasbırakan kişi vasiyetname düzenleyerek ölümünden itibaren geçerli olmak üzere malvarlığını mirasçıları arasında paylaştırabilir. Kişinin hukuken geçerli bir vasiyetname düzenleyebilmesi için ayırt etme gücüne (temyiz kudreti) sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olması gerekmektedir (TMK m.502).

Türk Miras Hukuku´nda kişiye tanınan bir diğer imkân ise, miras sözleşmesi yoluyla ölüme bağlı tasarrufta bulunmaktır. Kişinin miras sözleşmesi düzenleyebilmesi için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olması, kısıtlı bulunmaması[1] gerekir (TMK m.503). O halde, 18 yaşını doldurmuş, ayırt etme gücüne sahip ve herhangi bir şekilde kanundan kaynaklı kısıtlılık sebeplerini haiz olmayan her Türk vatandaşı miras sözleşmesi düzenleyebilmektedir. Miras sözleşmesiyle mirasını veya belirli bir malını mirasçıya bırakma yükümlülüğü altına giren mirasbırakan, malvarlığında eskisi gibi tasarruf edebilecektir. Burada belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın miras sözleşmesindeki yükümlülüğü ile bağdaşmayan diğer ölüme bağlı tasarruflarına veya bağışlamalarına itiraz edilebilmektedir (TMK m.527/2).

Ölüme Bağlı Tasarruflar Hangi Durumlarda Geçersiz Olur?

Bazı durumlarda, mirasbırakanın yaptığı ölüme bağlı tasarruflar geçersiz sayılabilmektedir. Mirasbırakanın yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama etkisi altında yaptığı vasiyetname ya da miras sözleşmeleri geçerlilik arz etmemektedir (TMK m.504). Ancak mirasbırakan, yanıldığını ya da aldatıldığını öğrendiği veya korkutma ya da zorlamanın etkisinden kurtulduğu andan başlayarak 1 yıl içerisinde tasarrufundan dönme imkânına sahiptir. Mirasbırakan, bu süre zarfında tasarrufundan dönmediği takdirde, söz konusu tasarruf geçerli sayılmaktadır. O halde, mirasbırakan irade sakatlığı yaratan durumu öğrendiği veya iradeyi sakatlayan durumun ortadan kalktığı tarihten itibaren ancak 1 yıl içinde tasarrufun iptali davası açabilmektedir. Aksi halde, mirasbırakan dava hakkını kaybetmekte ve ileride tasarrufun geçersizliğini ileri sürememektedir.

Siz de yukarıda bahsedilen sebeplerden ötürü ölüme bağlı tasarrufunuzun geçersiz olduğunu iddia etmekte iseniz, Elbinsel Kanzlei ve alanında uzman avukatlarından hukuki destek alabilirsiniz.

Ölüme Bağlı Tasarruflar Nasıl Yorumlanmalıdır?

Vasiyetname ya da miras sözleşmesinde asıl olan, mirasbırakanın iradesidir. Ölüme bağlı tasarrufta kişinin veya birşeyin belirtilmesinde açık yanılma halinde mirasbırakanın gerçek arzusu kesin olarak tespit edilebildiği takdirde, tasarruf bu arzuya göre düzeltilmelidir (TMK m.504). O halde, ölüme bağlı tasarrufların yorumunda herhangi bir uyuşmazlık olması halinde, mirasbırakanın gerçek arzusu tespit edilmeye ve tasarrufun bu arzuya göre yorumlanmasına özen gösterilmelidir. Ölüme bağlı tasarrufların yorumu konusundaki uyuşmazlıklarda, tespit davası açma imkânı mevcuttur. Elbinsel Kanzlei, müvekkillerine bu konuda her türlü danışmanlık ve dava takibi hizmetlerini vermektedir.

Ölüme Bağlı Tasarrufların Çeşitleri Nelerdir?

Mirasbırakan, vasiyetname veya miras sözleşmesini birtakım koşullara ya da mükellefiyetlere (yüklemelere) bağlayabilir. Bu takdirde, mirasbırakılan kişi/kişiler bu koşulların ya da yüklemelerin yerine getirilmesi halinde tasarrufa hak kazanabilmektedirler (TMK m.515). Örneğin, mirasbırakan vasiyetinde hissedarı bulunduğu arsasını ileride parselasyon yapılması halinde oluşacak parsellerden herhangi birinin mirasçıya bırakılmasını şart koşabilir.[2]

Bu noktada önemle belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın hukuka veya ahlaka aykırı şart veya yüklemeleri, söz konusu ölüme bağlı tasarrufun da geçersiz sayılmasına yol açmaktadır. Diğer bir ifadeyle, içinde hukuka ya da ahlaka aykırı koşullar barındıran vasiyetname ya da miras sözleşmesi geçersiz hale gelmektedir. Öte yandan, mirasbırakanın vasiyetinde veya miras sözleşmesindeyer alan, anlamsız ya da yalnız başkalarını rahatsız edici nitelikteki koşul ve yüklemeleri yok sayılmakta, ölüme bağlı tasarrufun geçersizliğine yol açmamaktadır. O halde, anlamsız ya da rahatsız edici koşul ve yüklemeler hiç koyulmamış sayılıp, tasarruf geçerliliğini korumaktadır.

[1] TMK´da yer verilen kısıtlılık halleri: 1) Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı (TMK.m. 405), 2) Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim (TMK.m. 406), 3) Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkum olmak (TMK.m. 407), 4) Kişinin kanunda belirtilen sebeplere dayanan talebi (TMK.m. 408).
[2] Y.2.HD. 14.06.2005- 2005/4530-2005/9190.

3. Ölüme Bağlı Tasarruflar Ne Şekilde Yapılabilir?

Ölüme bağlı tasarruflardan olan vasiyetname, resmi şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilmektedir. Miras sözleşmesi ise ancak resmi şekilde yapıldığı takdirde geçerli olabilmektedir.

Vasiyetname

Resmi vasiyetname, iki tanığın katılımıyla resmi memur (sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli) tarafından düzenlenen vasiyetname türüdür. Mirasbırakan, tasarrufunda yer vermek istediği arzularını resmi memura bildirir; ardından, memur vasiyetnameyi yazar veya yazdırır ve okuması için mirasbırakana verir. Mirasbırakan, vasiyetnameyi okur ve imzalar. Akabinde, memur vasiyetnameyi tarih koyarak imzalar. Son olarak, mirasbırakan vasiyetnameyi okuduğunu, bunun son arzularını içerdiğini tanıklara beyan eder. Tanıkların bu beyanın kendi önlerinde yapıldığını ve mirasbırakanı tasarrufa ehil gördüklerini vasiyetnameye yazıp, imzalarını atmalarıyla vasiyetname hukuken geçerli hale gelir. Bu noktada belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın vasiyetnamenin içeriğini tanıklara bildirme zorunluluğu yoktur.[1] Okuma ve yazma bilmeyen veya herhangi bir şekilde imza yeteneğini haiz olmayan kişiler de vasiyetname düzenleyebilmektedirler.

El yazılı vasiyetname ise, mirasbırakanın başından sonuna kadar el yazısı ile yazdığı ve imzaladığı, açık bir şekilde tarihin belirtildiği vasiyetname türüdür (TMK m.538). Mirasbırakan, vasiyetnameyi saklanmak üzere dilerse notere, sulh hâkimine veya yetkili bir memura bırakabilir.

Sözlü vasiyetname, mirasbırakanın, yakın ölüm tehlikesi, ulaşımın kesilmesi, hastalık, savaş gibi olağanüstü hallerde resmi veya el yazılı vasiyetname düzenleyememesi halinde, yapabildiği bir diğer vasiyetname türüdür. Mirasbırakan, son arzularını iki tanığa anlatır ve onlardan beyanına uygun bir vasiyetname yazmalarını veya yazdırmalarını ister. Ardından bu vasiyet, sulh veya asliye mahkemesi hâkimi önünde beyan edilir. Dikkat edilmesi gerekir ki, mirasbırakan için sonradan resmi veya el yazılı vasiyetname yapma olanağının doğması halinde, bu tarihin üzerinden bir ay geçmesiyle sözlü vasiyet hükümden düşmektedir.[2]

Mirasbırakan, vasiyetinin tamamından veya bir kısmından yeni ve geçerli bir vasiyetname yapmak suretiyle her zaman dönebilmektedir. Bunun dışında, yok etmek suretiyle de vasiyetnameden dönme imkânı mevcuttur. Aynı zamanda, mirasbırakan önceki vasiyetnamesini ortadan kaldırmaksızın yeni bir vasiyetname de düzenleyebilmektedir. Bu takdirde, yeni vasiyetname kural olarak eskisinin yerini almaktadır (TMK m.542 vd.).

Miras Sözleşmesi

Miras sözleşmesi, vasiyetnamenin aksine, ancak resmi şekilde düzenlendiği takdirde geçerli hale gelmektedir. Mirasbırakan ve mirasçı/mirasçılar, arzularını aynı anda resmi memur huzurunda beyan etmek ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalamak suretiyle miras sözleşmesini geçerli bir şekilde meydana getirirler (TMK m.545). Miras sözleşmesi, tarafların yazılı anlaşmalarıyla her zaman ortadan kaldırılabilir (TMK m.546/1). Mirasbırakan, tek taraflı olarak da miras sözleşmesini ortadan kaldırabilir. Şayet miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişi, mirastan çıkarma sebebi oluşturan herhangi bir davranışta bulunursa[3]; mirasbırakan, miras sözleşmesini tek taraflı olarak sonlandırabilir (TMK m.546). Miras sözleşmesi ile taraflardan biri diğerine veya üçüncü bir şahsa hayatta iken belirli bir işin yapılmasını ya da davranışın yerine getirmesini borçlanmış olabilir.[4] Söz konusu işin yapılmaması ya da davranışın yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması durumunda, bunları isteme hakkı bulunan taraf miras sözleşmesinden dönebilmektedir (TMK m.547). Son olarak, miras sözleşmesiyle mirasçı atanan veya kendisine belirli bir mal bırakılan kişinin mirasbırakandan önce ölmesi durumunda, miras sözleşmesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır (TMK m.548).

[1] TMK m.532-538.
[2] (TMK m.539-542)
[3] Mirasçılıktan çıkarma sebepleri TMK´nun 510.maddesinde şu şekilde belirtilmiştir: 1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, 2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.
[4] Öz Seçer, Miras Sözleşmesinden Tek Taraflı Dönme, TBB Dergisi 2014 (111), s.52.

4. Ölüme Bağlı Tasarruflar Nasıl İptal Edilir?

Vasiyetname veya miras sözleşmesinin iptali için mutlaka dava açılması gerekmektedir. Ölüme bağlı tasarrufların iptali için dava açma imkânı, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısına belirli hallerde tanınmıştır (TMK m.558/1). Bu durumlar:

  • Tasarruf mirasbırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa,
  • Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa,
  • Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise,
  • Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa (TMK m.557).

Yukarıda bahsedilen iptal sebeplerinin varlığı halinde, ilgili kişiler ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptalini hâkimden isteyebilirler (TMK m.558/2).

İptal davası açma hakkı sınırsız değildir, aksine kanunda belirli sürelere tabi tutulmuştur. Şöyle ki, „İptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer (TMK m.559/1). “

O halde, söz konusu sürelere dikkat edilmesi hak kaybı yaşanmaması açısından büyük önem arz etmektedir. Elbinsel Kanzlei, deneyimli ve alanında uzman avukatları aracılığıyla iptal davası açılması ve dava takibi konularında her türlü hukuki desteği müvekkillerine vermektedir.

5. Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) Nasıl ve Nereden Alınabilir?

Kişilerin yakınlarının vefatı halinde tereke üzerinde bir takım işlemler yapabilmeleri ve mirasa hak kazanabilmeleri için mirasçı olduklarını belgelemeleri gerekmektedir. Mirasçılık belgesi veya diğer adıyla veraset ilamı, kimlerin hangi oranda mirasçı olduklarını ispat eden resmi belgedir. Mirasçılar, sulh hukuk mahkemeleri veya noterlere başvurarak mirasçılık belgesini temin edebilirler (TMK m.598/1). Birden fazla mirasçı olması durumunda, tek bir mirasçının bile ilgili mercilere başvurusu mirasçılık belgesinin alınması için yeterlidir. Mirasçılık belgesini almaya yasal mirasçılar kadar, atanmış mirasçılar da yetkilidir. Vasiyetname veya miras sözleşmesi ile atanmış mirasçılar, hak sahibi olduklarını öğrendikleri tarihten itibaren bir ay içinde yetkili mercilerden mirasçılık belgesi talep edebilirler (TMK m.598/2).

Mirasçılık belgesinde üzerinde durulması gereken önemli bir husus ise, bazı durumlarda noterlerin bu belgeyi vermeye yetkili olmamalarıdır. Örneğin, nüfus kayıtları mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya yabancının mirasçı olması gibi durumlarda, mirasçılık belgesi düzenlemeye yetkili merci sulh hukuk mahkemeleridir. O halde, Alman vatandaşlığına geçmiş Türk vatandaşlarının ya da çifte vatandaşların, mirasçılık belgesi almak için noterlere değil, sulh hukuk mahkemelerine başvurmaları gerekmektedir.

Elbinsel Kanzlei, Türkiye´de veya Almanya´da yaşayan Türk ya da Alman vatandaşlarına mirasçılık belgesi alınması hususunda her türlü danışmanlık hizmetini vermektedir.

6. Mirasbırakana Kimler Hangi Oranda Mirasçı Olurlar?

Mirasbırakanın yasal mirasçıları; kan hısımları, sağ kalan eşi ve varsa evlatlığıdır. Mirasbırakanın birinci derecede mirasçıları, onun altsoyu, yani çocuklarıdır. Çocuklar mirasbırakanın mirasına eşit olarak mirasçıdırlar. Mirasbırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini kendi altsoyları, yani çocukları alır (TMK m.495). Evlilik dışında doğmuş çocuklar, soybağları tanıma veya hâkim hükmüyle kurulduğu takdirde, baba yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçılık sıfatını kazanırlar (TMK m.498). Şayet mirasbırakanın altsoyu yok ise; mirasbırakanın yasal mirasçıları, onun ana ve babasıdır(TMK m.496). Altsoyu, ana ve babası ve onların da altsoyu bulunmayan mirasbırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır(TMK m.497). Mirasbırakanın ölümü halinde, sağ kalan eşi mirasa belirli oranlarda hak kazanır. Mirasbırakanın sağ kalan eşi, mirasbırakanın çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri (1/4); mirasbırakanın ana ve babası ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı (1/2); mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü (3/4) oranında mirasta hak sahibidir. Altsoyu, üstsoyu ve onların çocukları bulunmayan mirasbırakanın tek mirasçısı sağ kalan eşidir (TMK m.499). Mirasbırakanın evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Ancak mirasbırakan ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar (TMK m.500). Kan hısımları, eşi ve evlatlığı olmayan mirasbırakanın tüm mirası Devlete geçer (TMK m.501).

7. Eşin Miras Hakkı Yasal Olarak Tanınmakta mıdır?

Mirasbırakanın çocukları kadar sağ kalan eşi de mirasta hak sahibidir. Eşin mirasçılığı yasal olarak tanınmaktadır. Mirasbırakanın ölümü halinde sağ kalan eşi mirasa belirli oranlarda hak kazanmaktadır. Mirasbırakanın sağ kalan eşi, mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri (1/4); mirasbırakanın ana ve babası ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı (1/2); mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü (3/4) oranında mirasta hak sahibidir (TMK m.499).

Mirasbırakanın ölümünden önce eşlerin boşanmaları halinde, ortada geçerli bir evlilik bağı mevcut olmadığı için, eşler birbirlerine karşı mirasçılık haklarını kaybedeceklerdir. Boşanma davası devam ederken eşin ölmesi halinde, eşin mirasçılarının davaya devam etme imkânı mevcuttur. Dava sonucunda mahkeme eşi kusurlu bulduğu takdirde, eş mirasbırakana mirasçı olamayacaktır.[1]

Eşiniz, evliyken ya da boşanma davanız devam ederken vefat etmiş ve geride sizin de hak sahibi olduğunuz mirasını bırakmış olabilir. Hatta diğer mirasçılar hakkınızı almanızı engelleyici işlemlerde bulunuyor olabilir. Bu takdirde, zamanında ve uzman kişilerden hukuki destek alınması hak kaybı yaşanmaması açısından çok büyük önem arz etmektedir. Bu gibi durumlarla karşı karşıya iseniz, Elbinsel Kanzlei ve alanında uzman avukatlarından hukuki destek alabilirsiniz.

[1] Y.2.HD. 30.5.2005-2005/5940-2005/8418.

8. Miras Nasıl Reddedilir?

Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirasbırakanın hem alacakları hem de borçlarından sorumlu olmaktadırlar. Bazı hallerde, mirasbırakanın borçları alacaklarından fazla olabilir, hatta mirasbırakanın terekesi borçları karşılamaya yetmeyebilir. Ya da sadece kişisel sebeplerle mirasçı olmak istenmeyebilir. Bu gibi durumlarda, yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddetme hakkına sahiptirler. Öncelikle miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, kural olarak, yasal mirasçılar için mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten itibaren işlemeye başlar (TMK m.606). Üç aylık süre zarfında mirası reddetmeyen mirasçılar, mirası kayıtsız şartsız kazanmış olurlar (TMK m.610/1). Önemli sebeplerin varlığı hâlinde, sulh hâkimi, tarafların yasal ret süresini uzatabilir veya onlara yeni bir süre tanıyabilir (TMK m.615).

Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılmalıdır. Bu beyanın geçerli kabul edilebilmesi için kayıtsız ve şartsız olması gerekir (TMK m.609). Yasal veya atanmış mirasçıların mirası reddetmeden vefat etmeleri durumunda ise, ret hakkı bu kişilerin mirasçılarına geçmektedir. Bu durumda, söz konusu mirasçılar için ret süresi kendilerinin mirasbırakanına mirasın geçtiğini öğrendikleri tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır (TMK m.608). Önemle belirtmek gerekir ki, ret süresi sona ermeden mirasçı olarak tereke işlemlerine karışan, terekenin olağan yönetimi niteliğinde olmayan veya mirasbırakanın işlerinin yürütülmesi için gerekli olanın dışında işler yapan ya da tereke mallarını gizleyen veya kendisine maleden mirasçı, mirası reddetme hakkını kaybetmektedir (TMK m.610/2). Mirasbırakanın birden fazla yasal mirasçısı olması halinde, mirasçılardan yalnız birinin dahi mirası reddetmesi mümkündür. Bu takdirde, mirası reddeden mirasçının payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, diğer hak sahiplerine geçmektedir (TMK m.611). Atanmış mirasçının da mirası reddetmesi mümkündür. Mirası reddeden atanmış mirasçının payı, mirasbırakanın ölüme bağlı tasarrufundan arzusunun başka türlü olduğu anlaşılmadıkça, mirasbırakanın en yakın yasal mirasçılarına kalmaktadır (TMK m.611/2).

Mirasbırakanın en yakın mirasçılarının tamamının mirası reddetmesi durumunda ise miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilmekte ve arta kalan değerler mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilmektedir (TMK m.612). Mirasbırakanın altsoyunun tamamının, diğer bir deyişle evlatlık dâhil çocuklarının, mirası reddetmesi hâlinde, bunların payı sağ kalan eşe geçmektedir (TMK m.613). Mirasçılar mirası reddederken, kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını isteyebilmektedirler. Bu takdirde ret, sulh hâkimi tarafından daha sonra gelen mirasçılara bildirilmekte; bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse miras reddedilmiş sayılmaktadır (TMK m.614). Şayet mirasbırakanın malvarlığı borca batık ise; diğer bir deyişle, ödemeden aczi açıkça belli ya da resmen tespit edilmişse, miras, mirasçıların beyanına gerek duyulmadan hükmen reddedilmiş sayılmaktadır (TMK m.605). Son olarak, mirasçının malvarlığının borcuna yetmemesi durumunda, kanun koyucu alacaklıları korumak için bir imkân getirmiştir. Mirasçı sırf alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddettiği takdirde, alacaklı veya iflas dairesi, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptalini dava edebilmektedirler (TMK m.617).

Mirası reddetmeyi düşünüyor ya da mirasın reddi ile ilgili bir uyuşmazlık ile karşı karşıya iseniz, Elbinsel Kanzlei ve alanında uzman avukatlarından her türlü hukuki desteği alabilirsiniz.

9. Feragat Etmek Mümkün Müdür?

Mirasçılar ile mirasbırakan, sağlıklarında anlaşarak birbirlerinin miraslarından vazgeçtiklerini öngören bir sözleşme düzenleyebilirler.

Mirastan Feragat Sözleşmesi Kimler Arasında Yapılır?

Mirastan feragat sözleşmesinin tarafları, mirasbırakan ve mirasçılarıdır. Bu noktada, mirasbırakanın saklı pay mirasçıları ve saklı payı olsun veya olmasın miras sözleşmesi ya da vasiyetname ile atanmış mirasçıları gündeme gelmektedir. Kural olarak, mirasbırakan her iki tür mirasçısıyla da feragat sözleşmesi yapabileceği halde, asıl önem taşıyan mirasbırakanın saklı pay mirasçılarıyla yaptığı mirastan feragat sözleşmesidir. Mirasbırakan, saklı payı olmayan yasal mirasçılarını ve vasiyetname ile atanmış mirasçılarını, ölüme bağlı tasarruf yaparak her zaman mirasçılıktan çıkarma hakkına sahiptir. Dolayısıyla, mirastan feragat sözleşmesi asıl olarak mirasbırakan ve saklı paylı mirasçılarını ilgilendirmektedir.

Mirastan feragat sözleşmesi, karşılıklı olarak mirasbırakanın ve muhtemel mirasçının birbirlerinin miraslarından feragat etmeleri şeklinde de gerçekleşebilir. Bu duruma en çok eşler arasında rastlanmaktadır. Mirastan feragat sözleşmesi yapıldığı takdirde, mirastan feragat eden mirasçı, mirasbırakanın ölümü halinde doğacak mirasçılık sıfatını kaybetmektedir (TMK m.528/2). Mirasbırakan, her zümredeki mirasçısıyla, yani birinci derece (altsoy) ya da ikinci derece (üstsoy) mirasçılarıyla mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir.

Mirastan Feragat Sözleşmesinin Türleri Nelerdir?

Mirastan feragat sözleşmesi, bir karşılık alınarak (ivazlı) veya karşılık alınmadan (ivazsız) şekilde yapılabilmektedir. Bu karşılık, herhangi bir miktar para, menkul ya da gayrimenkul olabilir. Şayet karşılık alınmadan yapıldıysa, feragat muhtemel mirasçının altsoyunu etkilememektedir. Diğer taraftan, bir karşılık sağlanarak yapılan mirastan feragat, sözleşmede aksi öngörülmedikçe, feragat edenin altsoyu için de sonuç doğurmaktadır (TMK m.528/3).

Bir karşılık alınarak yapılan mirastan feragat sözleşmesinde muhtemel mirasçı, aldığı karşılığın ileride doğacak saklı payından daha az olması halinde, herhangi bir itirazda bulunamamaktadır. Bu noktada, mirasçının ileride doğması muhtemel miras hakkını peşinen aldığı kabul edilmektedir. O halde, karşılığın az olduğunu düşünen mirasçı, feragat sözleşmesinin yapılması aşamasında karşılığa müdahale etmelidir; aksi halde, ileride bu hakkının kaybetmektedir. Aynı şekilde, mirasbırakan da verdiği karşılığı ileride geri isteyememektedir.

Mirasından feragat etmek isteyen mirasçı, ileride doğacak mirasının tamamından ya da bir kısmından feragat edebilir. Hatta belirli bir tereke değerinden dahi, örneğin, ev ya da arsa, feragat edilebilmesi mümkündür.

Mirastan Feragat Sözleşmesi Ne Şekilde Yapılmalıdır?

Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile muhtemel mirasçı arasında yapılan bir sözleşmedir. O halde, yalnızca muhtemel mirasçının mirastan feragati geçerli olmamaktadır. Mirasbırakan ve mirasçının ortak iradeleri söz konusu sözleşmede yer almalıdır. Mirastan feragat sözleşmesinin şekline ilişkin kanunun ilgili maddelerinde herhangi bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak Yargıtay’ın[1] da kabul ettiği üzere, mirastan feragat sözleşmesi resmi vasiyetname şeklinde yapılmalıdır. Diğer bir ifadeyle, mirastan feragat sözleşmesi, iki tanığın katılmasıyla resmî memur (sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli) tarafından düzenlendiği takdirde geçerli sayılmaktadır. Şekil şartına uyulmadan yapılan mirastan feragat sözleşmesi kendiliğinden hükümsüz hale gelmemektedir. Tarafların, diğer ölüme bağlı tasarruflarda olduğu gibi belirli süreler içerisinde tasarrufun iptalini dava etmeleri gerekmektedir (TMK m.558-559).

Mirastan Feragat Sözleşmesi Ne Zaman Hükümden Düşmektedir?

Mirastan feragat sözleşmesi belirli bir kişi lehine yapılmış olup bu kişinin herhangi bir sebeple mirasçı olamaması halinde hükümden düşmektedir (TMK m.529/1). Mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmamışsa, en yakın ortak kökün altsoyu lehine yapılmış sayılmaktadır (TMK m.529/2). Örnek vermek gerekirse, mirasbırakanın eşi ve altsoyunun bulunduğu, altsoyundan birinin belirli bir kişi lehine olmadan mirastan feragat ettiği durumda, feragatten yararlanacak kişiler feragat etmemiş olan diğer altsoy mirasçılar olacaktır. Şayet bu kişilerin herhangi bir sebeple mirasçı olamamaları halinde, feragat yine hükümden düşmektedir (TMK m.529/2).

Mirastan feragat etmeyi düşünüyor ya da mirastan feragat edilmesi ile ilgili bir uyuşmazlık yaşıyor iseniz, Elbinsel Kanzlei ve alanında uzman avukatlarından her türlü hukuki desteği alabilirsiniz.

[1] YİBK. 11.02.1959, 1958/16- 1959/14.

10. Türk Miras Hukuku´nda Saklı Pay Nedir ve Alman Hukuku’ndaki Farklılıklar Nelerdir?

Türk Miras Hukuku’nda Saklı Pay

Mirasbırakan, mirasının tamamında tasarrufta bulunma serbestisine sahip değildir. Mirasbırakan, altsoyu (evlatlığı da dâhil), üstsoyu veya eşi bulunduğu takdirde, mirasının ancak saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarruflarda bulunabilmektedir (TMK m.505). Bu mirasçılardan hiç biri yoksa mirasın tamamında tasarruf edilebilmektedir (TMK.505/2).

Saklı Pay Oranları

TMK m.506’da belirtildiği üzere saklı pay oranları;

  1. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
  2. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
  3. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal miras payının tamamı,

diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü olarak belirlenmiştir.

Saklı Payın İhlali Halinde Ne Yapılabilir?

Saklı payı ihlal edilen mirasçılar, mirasbırakanın sağlığında yaptığı ölüme bağlı tasarrufların saklı paylarını ihlal ettiği ölçüde indirilmesini ya da geçersiz sayılmasını dava yoluyla isteyebilirler. Bu dava ‘tenkis davası’ olarak adlandırılmaktadır (TMK m.560). Tenkis davası açma hakkı belirli sürelere tabi tutulmuştur. Buna göre, mirasçılar, saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl süreyle tenkis davası açabilmektedirler (TMK m.571/1). Söz konusu sürelerin geçmesi halinde, mirasçılar dava haklarını kaybetmektedirler. Hak kaybı yaşanmaması için hukuki destek alınması oldukça önem arz etmektedir. Tenkis davası, ancak mirasbırakanın ölümü halinde açılabilen bir davadır. Dolayısıyla, saklı payları ihlal edilen mirasçılar bu durumdan haberdar olsalar dahi mirasbırakanın sağlığında tenkis davası yoluyla haklarını ileri sürememektedirler. Mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işleme ya da mirasbırakana veya mirasbırakanın aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmeme sebeplerinden biriyle mirasçılıktan çıkarılan kişiler, mirastan pay alamayacakları gibi, tenkis davası da açamamaktadırlar (TMK m.511). Mirasbırakan, mirastan feragat eden mirasçıya, sağlığında terekenin tasarruf edilebilir kısmını aşan edimlerde bulunmuş olabilir. Bu durumda, diğer mirasçılar bunun tenkisini isteyebilmektedirler (TMK m.573).
Mirasbırakanın, saklı pay sahibi mirasçılarına sağlığında yaptığı ve tasarruf edilebilen kısmı aşan ölüme bağlı tasarrufların da tenkisi söz konusu olabilmektedir (TMK m.561). Son olarak, tenkis davası mirasbırakanın son yerleşim yerinin bulunduğu asliye hukuk mahkemelerinde açılabilmektedir.[1]

Türkiye’de ya da Almanya’da saklı payları ihlal edilen kişiler için her türlü danışmanlık ve dava takibi hizmetleri Elbinsel Kanzlei tarafından verilmektedir.

Alman Miras Hukuku’ndaki Farklılıklar Nelerdir?

Alman Miras Hukuku’nda da Türk Hukuku’nda olduğu gibi saklı pay kavramı mevcuttur. Mirasbırakan, mirasının tamamında tasarruf etme hürriyetine sahip değildir. Kanunen mirasın belirli bir miktarı saklı pay mirasçılarına özgülenmiştir. Mirasbırakanın saklı pay mirasçıları, onun altsoyu (çocukları), üst soyu, eşi ve hayat arkadaşıdır. Kanuni saklı pay oranı mirasın yarısıdır. Burada belirtmek gerekir ki, Türk Miras Hukuku’ndan farklı olarak, Alman Hukuku’nda saklı pay mirasçıları ancak miras kalan menkul ya da gayrimenkul malın payları oranında karşılığı olan nakdin ödenmesini talep edebilmektedirler. O halde, saklı pay mirasçıları, menkul ya da gayrimenkul mal üzerinde doğrudan hak iddia edememektedirler. Dolayısıyla, saklı pay talebi herhangi bir mal ya da hak transferi yoluyla değil, satış sonrası makbuz veya dekont yoluyla karşılanmaktadır. Mirasbırakan ve saklı pay mirasçılarının anlaşarak bu durumun aksini kararlaştırmaları da mümkündür. Bu durumda, aksinin kararlaştırıldığının belgelenmesi ileride doğabilecek anlaşmazlıkların çözümü açısından önem arz etmektedir.
Alman Miras Hukuku’nda da saklı pay iddiası belirli sürede ileri sürülmediği takdirde hakkın kaybına yol açmaktadır. Kural olarak, saklı pay mirasçıları bu iddialarını saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten itibaren üç yıl içinde ileri sürmek zorundadırlar. Aksi halde, hak sahibi ileride saklı pay iddiasında bulunamamaktadır.

[1] TMK m.576 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m.2.

11. Mirasçıların Vergisel Yükümlülükleri Nelerdir?

Türk Miras Hukuku´nda mirasçıları ilgilendiren en önemli vergi türü, veraset ve intikal vergisidir. Türk vatandaşları ile Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında intikal eden mallar, veraset ve intikal vergisinin konusunu oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Türk vatandaşlarına ait mallar ve Türkiye’de bulunan malların mirasbırakanın ölümü üzerine mirasçılarına intikal etmesi bu verginin uygulama alanına girmektedir.[1] Türk vatandaşlarına yurtdışında miras yoluyla kazandırma yapılması halinde de bu vergi türünün uygulanması söz konusu olmaktadır. Ancak, Türk vatandaşlarının Türkiye dışında bulunan mallarının veraset yoluyla Türkiye’de yerleşik olmayan yabancı şahıslara intikali bu verginin konusuna girmemektedir.[2]

Veraset ve intikal vergisinin uygulanmasında bir takım muafiyetler ve istisnalar mevcuttur. Örneğin, kamu yararı amacı güden teşekküller ve fahri konsoloslar hariç diplomasi mensupları veraset ve intikal vergisinden muaf tutulmuşlardır. Öte yandan, veraset yoluyla intikal eden ev eşyası ile murise ait kişisel eşyalar; veraset yoluyla intikal eden malların, evlatlıklar da dâhil olmak üzere çocuklar ve eşten her birine düşen miras paylarının (2014 yılı için) 146.306 TL’si, eşin yalnız başına mirasçı olması halinde ise kendisine isabet eden miras payının (2014 yılı için) 292.791 TL’si vergiden istisna tutulmuştur.[3]

Veraset yoluyla mirasbırakandan mirasçılarına herhangi bir malın intikalinin gerçekleşmesi halinde, beyanname verme yükümlülüğü gündeme gelmektedir. Bu beyannameyi, kendisine mal intikal eden gerçek veya tüzel kişiler vermekle mükelleftir. Mirasçılar dilerse vekilleri aracılığı ile de beyanname verebilmektedirler. Öyle ki, veraset yoluyla intikal eden mal, istisna haddinin altında kalsa dahi beyanname verilmesi gerekmektedir. Şayet vefat eden kişi, mirasçılarına herhangi bir mal bırakmadıysa, bu durumun bir dilekçe ile vergi dairesine bildirilmesi gerekecektir.[4]

Beyanname, mirasbırakanın ikametgâhının bulunduğu, ikametgâh yabancı ülkede ise, Türkiye´de son ikametgâhının bulunduğu vergi dairesine verilmektedir. Türkiye´de daha önce hiç ikamet edilmemesi yahut ikametgâhın tespit edilememesi durumunda beyanname, veraset yoluyla intikal eden malın bulunduğu veya mükelleflerin ikametgâhlarının bağlı bulunduğu yer vergi dairesine verilmektedir. Ayrıyeten, yurtdışında ikamet eden kişiler beyannamelerini konsolosluklara verebilmektedirler. Beyannameler, bizzat elden vergi dairelerine verilebileceği gibi, taahhütlü posta ile de vergi dairelerine gönderilebilmektedir. [5]

Veraset ve İntikal vergisinin verileceği zaman önem arz etmektedir:

  • ‘Ölüm Türkiye’de meydana gelmiş ise ölüm tarihinden itibaren dört ay içinde,
  • Ölüm Türkiye’de meydana gelmiş ve mükellefler yabancı bir memlekette bulunuyorsa ölüm tarihini takip eden altı ay içinde verilir,
  • Ölüm yabancı bir memlekette meydana gelmiş ve mükellefler Türkiye’de bulunuyorsa ölüm tarihini takip eden altı ay içinde,
  • Ölüm yabancı bir memlekette meydana gelmiş ve mükellefler ölenin bulunduğu memlekette bulunuyorsa ölüm tarihini takip eden dört ay içinde,
  • Ölüm yabancı bir memlekette meydana gelmiş ve mükellefler ölenin bulunduğu memleketin dışında başka bir yabancı memlekette bulunuyorsa ölüm tarihini takip eden sekiz ay içinde verilmesi gerekmektedir.[6]

[1] Gelir İdaresi Başkanlığı, Mirasçıların Vergisel Yükümlülükleri Rehberi, 2014, sf.1.
[2] İbid.
[3] İbid. sf.3.
[4] İbid. sf.6.
[5] İbid. sf.6,7.
[6]dp.14, sf.7.

12. Miras Hukuku Uygulamasında Ne Gibi Sorunlarla Karşılaşılabilir?

e-devlet/ Tercüme İşlemleri/ Apostil İşlemleri

Türkiye’de ya da Almanya’da vefat eden yakınınızın olması halinde, mirasçı olduğunuzu belgeleyen mirasçılık belgesi (veraset ilamı) çıkarma konusunda Elbinsel Kanzlei olarak her türlü hukuki desteği müvekkillerimize sunmaktayız. Eskiden beri süregelen, ekonomik, etnik ya da nüfus değişimi gibi nedenlerle Türkiye ve Almanya arasında yoğunluklu olarak göçler yaşanmaktadır. Türkiye’den Almanya’ya göçün 50.yılını doldurduğumuz bu günlerde, nesiller arasındaki farklar çoğalmakta, araya giren mesafeler akraba ilişkilerini büyük ölçüde zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, Almanya’da yaşayan Türk veya Alman vatandaşlarının, Türkiye’de yaşayan akrabalarının varlığından ya da bu akrabalarının vefatı halinde kendilerine kalan mirastan haberdar olmaları çoğu zaman güç olmaktadır. Bu durum, Türkiye’de yaşayan Türk veya Alman vatandaşları açısından da geçerlidir.

Türkiye’de ya da Almanya’da yaşayan ve haberdar olmadığınız akrabanız vefat etmiş ve geride sizin de hak sahibi olduğunuz menkul ya da gayrimenkul miras bırakmış olabilir. Mirastan haberdar olunmaması veya geç haberdar olunması halinde, belirli sürelerin geçmesi ile mirasçılık hakkının kaybedilmesi söz konusu olmaktadır. Hak kayıplarının yaşanmaması açısından mirastan zamanında haberdar olmak ve mirasçılık işlemlerini başlatmak oldukça önemlidir.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, mirasçılığın tespiti konusunda Türk ve Alman Miras Hukuku’nda önemli farklılıklar bulunmaktadır. Türkiye’de, bir kişinin mirasçı olduğunun tespitinde nüfus kayıtları esas alınırken, Almanya’da farklı bir uygulama hakimdir. Alman Devleti, vefat durumunda kimlerin ne oranda mirasçı olduklarının tespiti konusunda araştırma yapmakla mükellef değildir. Doğum belgesiyle başvuran herhangi bir mirasçının yeminle verdiği ifade mirasa hak kazanması açısından yeterli görülmektedir. Bu durumda, kişilerin yasal sürelerde mirasçı olduklarını kanıtlayan belgelerle mirasçılık iddiasında bulunmaları önem arz etmektedir. Aksi halde, mirastan yoksun kalınması söz konusu olmaktadır. Bu gibi durumlarda hak kayıpları yaşanmaması için Elbinsel Kanzlei, müvekkillerinin Türkiye’de veya Almanya’da yaşayan akrabalarının bulunması, mirasçılığın tespiti ve mirastan hak iddia edilmesi konularında her türlü hukuki hizmeti vermektedir.

Türkiye ve Almanya’da vefat eden yakınınızdan kalan menkul ya da gayrimenkullerin satışı için tapu ve noter işlemleri dâhil her türlü hukuki hizmet de tarafımızdan müvekkillerimize sunulmaktadır.

Türkiye’den alınan veraset ilamı, miras sözleşmesi, nüfus kaydı, evlilik cüzdanı gibi belgelerin Almanya’da geçerli olabilmesi için Almanca diline tercüme edilip ve yetkili makamlarca tasdik edilmesi ya da apostil şerhi konulması zorunludur. Aynı şekilde, Almanya’dan alınan bir mahkeme ilamının, doğum belgesinin veya miras hakkına dair herhangi bir belgenin Türkiye’de hukuken geçerli olabilmesi için, söz konusu evrakın Türkçe’ ye tercümesi ve tasdiki/apostili mecburidir. Aksi takdirde, ilgili kişilerin yabancı ülkede hak iddia etmesi oldukça zorlaşmakta ve çok masraflı hale gelmektedir. Kişilerin hak kaybı yaşamaması ve bir an evvel hak sahipliklerini iddia etmeleri için gerekli olan tercüme, tasdik ve apostil işlemleri Elbinsel Kanzlei tarafından müvekkillerine tanınan bir diğer hizmettir.

T.C Devleti, tapu bilgileri ve vergi borçlarının sorgulanması ya da vergi ödemelerinin yapılması gibi devlet tarafından verilen hizmetlerin elektronik ortamda sunulmasıyla vatandaşlarına bazı kolaylıklar sağlamaktadır. Devlet kurumlarına ve kurumlarca sunulan hizmetlere ulaşılmasını sağlayan bu platform e-devlet olarak adlandırılmaktadır. Vatandaşlara, e-devletten yararlanabilmeleri için gerekli olan bilgilerin verilmesi ve şifrelerin edinilmesi konularında da Elbinsel Kanzlei her türlü desteği sağlamaktadır.

Come fly with me