Muris Muvazaası

28.11.2016 | EKHH

Mirasçılardan Mal Kaçırılması

Kural olarak, mirasbırakan vefat ettiğinde yasal mirasçıları (altsoy, üstsoy ve eşi) ve mevcut ise vasiyet ya da miras sözleşmesiyle atanmış mirasçıları mirasta hak sahibi olmaktadırlar. Her ne kadar yasa böyle olsa da kişiler arasındaki derin husumetler, ataerkil aile yapısı, toplumsal ya da psikolojik nedenler mirasçıların mirastan hakkettiklerini alamamalarına yol açmaktadır.

Muris Muvazaası Nedir?

Hukukta muvazaa, ‘bir hukuki ilişkinin taraflarının, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak konusunda yaptıkları gizli anlaşma’, anlamına gelmektedir. Mirasbırakanın herhangi bir mirasçısını mirastan yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği taşınmazını tapuda satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak göstermesi ise ‘muris muvazaası’ olarak adlandırılmaktadır. Mirasbırakan, muvazaalı işlemi sayesinde mal kaçırmak istediği mirasçısının ileride saklı payın ihlali sebebiyle tenkis davası açmasının da önüne geçmiş olmaktadır. O halde, mirasbırakan ile kendisine muvazaalı olarak kazandırma yapılan kişi (herhangi bir mirasçı ya da üçüncü kişi olabilir), sözde satış işleminin gerçeği yansıtmadığı, mirasçıları aldatmak maksadıyla yapıldığı konusunda anlaşmaktadırlar. Bu anlaşma sözlü ya da yazılı olabilir. Önemli olan, satışın hüküm ve sonuçlarını doğurmayacak olmasıdır çünkü mirasbırakan aslında söz konusu malını o kişiye bağışlama maksadı gütmektedir.

Hangi Tasarruflar Muris Muvazaası Kapsamına Girmemektedir?

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, mirasbırakanın yapmış olduğu her tasarrufun mal kaçırma maksadı taşısa bile muris muvazaası kapsamına girmeyebileceğidir. Örneğin; Ölüme bağlı tasarruflardan olan vasiyetnamede muris muvazaasından söz edilememektedir. Bir kararında Yargıtay, ‘…Muvazaa iki taraflı işlemler için söz konusu olup, tek taraflı irade beyanı niteliğinde olan ölüme bağlı tasarruflarda muvazaadan bahsedilemez’ şeklinde hüküm kurmuştur (Y2HD, 22.10.2007, 19259/13908). Benzer şekilde, belirli bir kişi lehine sınırlı bir süre için tesis edilen intifa hakkına ilişkin işlemler de muris muvazaası kapsamına girmemektedir. Devrin tapuda bağış olarak görülmesi durumunda da muris muvazaası davası açılamamaktadır. Koşulları oluştuğu takdirde tenkis davası açılması mümkün olabilmektedir.

Mirasçıların Hakları Nelerdir?

Mirasçılardan mal kaçırma maksatlı yapılan sözde satış işlemi geçersiz olduğu için, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Önemli olan husus, mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması yani muvazaanın ispat edilmesidir. Muris muvazaası her türlü delille ispatlanabilir. Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunmaması, mirasbırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı olmayan bir kişi olması, karşı tarafın alım gücünün bulunmaması veya satılan taşınmazın değerinin gerçeği yansıtmaması gibi nedenler muvazaanın varlığına delalet edebilmektedir. Bu noktada özellikle ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşerî (kişisel) ilişkiler göz önünde bulundurulmalıdır. (Y1HD., 16.09.2013, 13138/12593; Y1HD., 19.9.2005, 9199/9804; Y1HD., 5.6.2005, 5913/6859; Y1HD., 3.5.2005, 2390/5489).

Uygulamada en çok, ana veya babanın kız çocuklarından mal kaçırma amacıyla taşınmazlarını sadece erkek çocuk/çocuklarına devrettiklerine ya da taşınmazlarını evlatlarından en çok sevdikleri birine devrettiklerine rastlanmaktadır. Aynı şekilde, söz gelimi babanın ilk evliliğinden olan çocuklarını es geçerek taşınmazlarını ikinci evliliğinden olan çocuklarına devretmesi ya da tüm mal varlığını sadece ilk eşinden olan çocuklarına devretmesi de ispat edildiği takdirde muvazaalı işlemlere örnek olarak gösterilebilmektedir.

Miras hakkı çiğnenen, saklı payı olsun ya da olmasın tüm mirasçılar (yasal ya da atanmış mirasçılar) muris muvazaasına dayalı tapu iptal ve tescil davasını açabilirler. Ancak, mirası reddeden, mirastan feragat eden ya da mirastan çıkarılan kişilerin dava açma hakları yoktur. Söz konusu dava ancak mirasbırakanın ölümünden sonra açılabilmektedir. Mirasbırakan hayatta iken bu davanın açılmasına imkân bulunmamaktadır. Mirasbırakanın ölümünden sonra, herhangi bir süreye tabi olunmaksızın her zaman bu davanın açılması mümkündür.

Davanın, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılması gerekmektedir. Örneğin, Almanya’da ikamet ediyor ve Türkiye’de bulunan bir taşınmaz üzerinde muris muvazaası iddiasında bulunuyorsanız, davayı Türkiye’de açmanız gerekecektir.

Elbinsel Kanzlei, müvekkillerinin muris muvazaasına dayalı  hak ve taleplerinde her türlü hukuki destek ve danışmanlık hizmetlerini sağlamaktadır. Bu konuda avukatlarımız Katja Habermann ve Buse Kilavuz ile iletişime geçebilirsiniz.

Örnek Yargıtay Kararları

T.C.

YARGITAY

HUKUK DAİRESİ

2005/9199

2005/9804

19.9.200

TAPU İPTALİ VE TESCİL (Muris Muvazaası- Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Talebin Kabulü Gereği)

MURİS MUVAZAASI (Miras Bırakanın Davalının Kardeşine Bir Taşınmazı Temlikinin Muvazaalı Olarak Temlik Ettiği Mahkeme Kararı İle Sabit Olması- Davalıya Temlikinin De Muvazaalı Olduğu/Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği)

MİRASTAN MAL KAÇIRMA (Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği)

ÖZET: Miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşine bir taşınmazı temlikinin muvazaalı olduğu mahkeme kararı ile benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Bu durumda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır.

DAVA: Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları babaanneleri A’nın i 055 ada 69 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2. kat 6 nolu bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak torunu davalı M.’ e temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır.

Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığı, murisin davacılara da sağlığında kazandırmalarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi S. ‘in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 69 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 nolu bağımsız bölümün 27.5.1997 tarihli akitle ve satış yolu ile davalıya temlik edildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş ve eldeki davayı açmıştır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “Muris Muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşerî ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşi S.’la Adana’da bulunan bir taşınmazı temliki nedeniyle o yerde açılan dava sonucu verilen Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.12.2003 tarih ve 2002/888 esas-2003/986 karar sayılı kararı ile temlikin muvazaalı olduğu benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Beri yandan miras bırakanın davacılara sağlığında bir kısım kazandırmalarda bulunduğu yolundaki savunmada kayden doğrulanmamıştır.

Bu durumda, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir.

SONUÇ: Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.’nun 428. Maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK DAİRESİ

2005/5913

2005/6859

5.6.2005

MURİS MUVAZAASI (Tespitinde Ülkenin Gelenek Ve Görenekleri Toplamsal Eğilimleri Miras Bırakanın Sözleşmeyi Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Sebebi Olup Olmadığı Davalının Alış Gücü Olup Olmadığı Satış Bedeli İle Rayiç Bedel Arasındaki Farkın Nazara Alınacağı)

TAPU İPTALİ TESCİL TALEBİ (Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği)

MİRASÇILARDAN MAL KAÇIRMA (Tapu İptali Tescil Talebi- Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği)

İSPAT (Tapu İptali Tescil Talebi -Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği)

TANIK (Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği)

ÖZET: Muris muvazaasının tespiti yönünden ülkenin gelenek ve görenekleri, toplamsal eğilimleri, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir sebebi olup olmadığı, davalının alış gücü olup olmadığı, satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların nazara alınması gerekir.Muris muvazaasıı tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Tüm deliller toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

DAVA: Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;

Davacılar, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürüp; tapu iptali ve tescil istemişlerdir.

Davalı, dava konusu taşınmazları muristen ve murisin kardeşlerinden bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacıların yazılı akde dayanılarak yapılan satış ve hibe işlemlerinin muvazaalı olarak davalıya yapıldığını gösterir aynı hukuki mahiyette bir delil ibraz edemedikleri ve iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle açılan davaların reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı A. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi S.T.’nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, temliklerin resmi akitle yapıldığı, iddianın aynı güçte delille kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bilindiği üzere uygulamada ve öğretide “Muris Muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı’nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun’un 706, Borçlar Kanunu’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşerî ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalıya temlik edildiği, davacı tarafından anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu iddianın, tanık beyanı dahil her türlü delille ispatlanabileceğinin, yasal ve yargısal uygulamalar gereği olduğu kuşkusuzdur.

Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakana ait veraset ilamının getirtilmesi ve gerektiğinde Medeni Yasa’nın 640. Maddesi uyarınca işlem yapılması, tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması, bu arada taşınmazların imar görmesi nedeniyle imar evraklarının ve öncesinin getirtilmesi, davanın kanıtlanması halinde, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin ne ölçüde imar parsellerine yansıdığının saptanıp gözetilmesi ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ: Davacı A’nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nun 428. Maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.